Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan Versay Antlaşması sonrası Almanya ağır koşullara tabi tutuldu. Bu koşullar, Almanya’nın savaş tazminatlarını ödemesini, bölgenin silahsızlandırılmasını ve buna bağlı olarak sınırlarının küçültülmesini içeriyordu.
Weimar Cumhuriyeti, 1921 yılında Versay Antlaşması’nın hükümlerine uymaya zorlandı. Ancak bu süreçte savaş tazminatlarını ödemekte büyük sıkıntılar yaşadı. Bu zorlamalarla beraber, ekonomisi de bozuk olan Almanya hiperenflasyona hızla sürüklendi. Bu durum, Almanya’da siyasi ve sosyal istikrarsızlığa yol açtı.
Halk tarım ve gıda ürünlerine erişmekte güçlük çekmeye başladı. Kırsal kesimde çiftçilik ile uğraşanlar biraz daha şanslıydı. Ancak şehirlerde yaşayanlar için durum biraz daha zordu. Çünkü gıda tedariki genellikle köylerden sağlanıyordu. Hatta şehirlerde yaşayanlar tarımsal ve hayvansal gıdaya erişmek için köylere gidip hırsızlık yaparak köyleri talan ediyorlardı.
Versay Antlaşması sonrası Almanya: Savaş Tazminatları ve Ruhr Saldırısı
1914’te Reich, altın standardından ayrılarak askeri harcamaları kağıt para basarak finanse etmeye başlamıştı. Gereğinden çok kağıt para basılması, kağıt para fazlalığına neden olmuştu. Ancak sürekli bir biçimde kağıt para basmak hiperenflasyonun da tetiklenmesine neden olan unsurlardan biri haline gelmişti. Birikimler hızla değerini kaybetmeye başladı. Çalışan ücretleri ödendiğinde paranın değeri de hızla düşüşe geçiyordu. Savaş tazminatları kağıt para yerine altın, mal veya döviz ile ödenmesi zorunlu kılınmıştı.
O dönem Fransız Ordusunun Ruhr bölgesine General Charles Mangin komuta ediyordu. Mangin, Almanya’nın savaş tazminatlarını ödemediği gerekçesini bahane ederek ve Belçika ile anlaşarak 11 Ocak 1923’te Ruhr’a saldırı kararı verdi. Bunun amacı ise, Almanlara daha fazla ekonomik ve psikolojik baskı yapmaktı. Bu durumu fırsata çeviren General Mangin Ruhr bölgesini işgal etti.
General Charles Mangin, Ruhr saldırılarında orduyu Alman sivillere ve askeri personele yönelik şiddet ve terör eylemlerine teşvik etti. Bu eylemler, Almanya’da büyük bir tepkiye yol açtı. Almanya uluslararası alanda bu konuda müttefiklerinden büyük destek gördü.
Ruhr saldırıları, 1922 yılına kadar devam etti. Bu süre zarfında, Fransızlar, 1922 yılında Almanya’dan savaş tazminatı olarak 33 milyar dolar istemiştir. Bu miktar, Almanya’nın ödeyeceği tazminat miktarı olarak belirlenmiştir. Ancak, Almanya bu tazminatı ödemeyi reddetti ve bu durum, Fransa ile Almanya arasında yeni bir gerilimin sebebi oldu.
Almanya’nın ve Avrupa’nın tarihini şekillendiren Ruhr saldırıları, Almanya’da siyasi ve toplumsal istikrarsızlığı artırdı. Bu Nazilerin iktidara gelmesine zemin hazırladı.
Almanya’da hiperenflasyon dönemi
Hiperenflasyonun ekonomik etkileri, 1921’den 1923’e kadar sürdü. Bu süre zarfında, Almanya’da paranın değeri hızla düştü. Artık insanlar günlük ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla paraya ihtiyaç duyuyorlardı. Bu durum Almanya’da büyük bir ekonomik ve sosyal krize yol açtı. İnsanlar, paralarının daha fazla değer kaybetmesinden korktuğu için bankalardaki hesaplarını kapatıyordu.
1923’te doların değeri yaklaşık 4 trilyon Mark’a ulaştı. 1 kg çavdar ekmeği, Ocak 1923’te 163 Mark iken, Kasım ayında aynı ekmek 233 milyar Mark olmuştu. Ekonomik zorluklar ve hiperenflasyon Alman hükümetini ve Alman halkını çok sarsmıştı.
Hiperenflasyon, Almanya’da siyasi ve toplumsal istikrarsızlığı da artırdı. İnsanlar, hükümetin krizi çözemediğini düşünerek, hükümete olan güvenlerini kaybetti. Bu durum, Nazi Partisinin popülerliğini arttırarak iktidara gelmesine zemin hazırladı.
Versay Antlaşması sonrası Almanya ve Toparlanma Süreci
Birinci Dünya Savaşı sonrası Almanya, toparlanma sürecinde çok ciddi bir ekonomik çöküş yaşadı. 1923 yılı, Almanya’nın Weimar Cumhuriyeti döneminde hiperenflasyonla mücadele etti. Bu dönem işsizliğin arttığı ve ekonomik çalkantıların doruk noktasına ulaştığı bir yıl oldu. Ancak, Almanya’nın ekonomik olarak toparlanması 1924’te başlayacak faktörlere bağlıydı. İşte bu toparlanma sürecine etki eden bazı önemli faktörler:
- Dawes Planı (1924): Almanya’nın savaş tazminatlarını ödeme konusundaki zorluklarına çözüm bulma amacı güden Dawes Planı, ülkenin ekonomik durumunu iyileştirmek için uluslararası bir çaba olarak ortaya çıktı. Bu plan, Almanya’nın tazminatları daha ulaşılabilir hale getirmeyi ve ekonomik istikrarı sağlamayı amaçlıyordu.
- Locarno Antlaşmaları (1925): Bu antlaşmalar, Almanya’nın Batı sınırlarını belirledi ve ülkeyi diğer Avrupa devletleriyle diplomatik olarak ilişkilendirdi. Bu durum, siyasi istikrarın artmasına ve böylece ekonomik toparlanmanın desteklenmesine katkıda bulundu.
- Young Planı (1929): Dawes Planı’nın devamı niteliğinde olan Young Planı, Almanya’nın savaş tazminatlarını daha fazla azaltmayı amaçlıyordu. Bu plan, Almanya’nın ekonomik baskı altındaki durumunu hafifletmeye yönelik uluslararası bir çabadır.
- 1929 Ekonomik Buhranı: Ancak, Almanya’nın ekonomik toparlanma çabaları, 1929’da başlayan dünya çapındaki Büyük Buhran ile sekteye uğradı. Böylece Almanya, ekonomik zorluklarla tekrar karşı karşıya kaldı.
- Nazi Partisi’nin Yükselişi: Adolf Hitler liderliğindeki Nazi Partisi’nin 1933’te iktidara gelmesi, Alman ekonomisindeki toparlanma sürecini büyük ölçüde etkiledi. Hitler’in yönetimindeki Almanya, kamu çalışmalarını teşvik etti. Daha sonra silahlanma programlarına yatırım yaparak işsizlik oranını düşürmeye çalıştı.
Bu faktörler, Almanya’nın 1923’teki ekonomik çöküşünden sonra uzun bir süreç içinde toparlanmasına katkıda bulunan önemli etkenlerdir.
Hitler ve Nazi Partisi
Adolf Hitler, 1914’te 16 yaşındayken Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte Avusturya-Macaristan Ordusu’na katıldı. Daha sonra Bavyera Rezervi 16’ncı Piyade Alayı’nda onbaşı olarak görev yaptı. 1916 yılında Fransa ve İngiltere ile Almanya arasında Somme Muharebesi gerçekleşti. Bu büyük çaplı muharebede Hitler ciddi yara aldı. Hitler, bir askeri hastanede kaldı ve iyileşirken aşırı milliyetçi ve anti-semitik görüşler geliştirdi.
Hitler’in askerliği, siyasi kariyeri üzerinde önemli bir etkiye sahipti. Bu savaş, onun ve Almanya’nın büyük bir güç olarak yeniden yükselmesi gerektiğine olan inancını güçlendirdi. Ayrıca, Yahudileri Almanya’nın çöküşünden sorumlu tutan anti-semitik görüşlerini de şekillendirdi ve böylece Hitlerin siyasi hayatı başladı.
Adolf Hitler, Alman İşçi Partisi (DAP) ile ilk olarak 1919 yılında tanıştı. Ancak, Hitler’in partiye resmi olarak üye olduğu tarih 1920 yılıdır. DAP daha sonra Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei (NSDAP) veya Ulusal Sosyalist Alman İşçi Partisi olarak adlandırıldı. Hitler, partinin öncü liderlerinden biri haline geldi. 1921 yılında da parti lideri olarak seçildi. Bu tarihten itibaren NSDAP, Hitler’in liderliğinde Nazi Partisi olarak bilinmeye başladı.
1921’de Hitler, partiyi güçlendirmek ve Almanya’da etkili bir politik güç haline getirmek için bir dizi önemli adım atmıştı. Hitler, NSDAP’nin 25 maddelik bir parti programını açıkladı. Bu program, parti ideolojisinin temelini oluşturuyordu. Program, Alman milliyetçiliği, anti-semitizm, anti-komünizm ve toprak reformu gibi unsurları içeriyordu.
Hitler, ardından özel bir paramiliter örgüt olan “SA” yani “Fırtına Birlikleri’ni” kurdu. SA, partiye sadık bir silahlı güç olarak görev yapmaya, parti mitingleri ve etkinliklerinde güvenliği sağlamaya başladı. Hitler, konuşmasında şu etkileyici sözleri dile getirdi: “Bize gülseler de, hakaret etseler de fark etmez. Önemli olan bizden söz etmeleridir.” Bu sözleri tarihe bir not olarak düşüldü.
Hitler’in siyasi propagandası
Adolf Hitler, 1933’te Almanya’nın şansölyesi oldu ve böylece Alman Ordusunun da başına geçti. Bu, Hitler’in iktidarını güçlendirmek adına attığı ilk adımlardan biriydi.
Hitler’in şansölye seçilmesinden sonra Naziler, Almanya’da diktatörlük rejimini kurmaya başladılar. Bu rejim ile birlikte tüm güç Hitler’in eline geçmişti. Böylece Hitler, Nazi Partisi’ni, Almanya’da tek parti haline getirdi.
Bu süreçte Hitler, muhalefet partilerini yasakladı ve muhalifleri tutukladı veya sürgün etti. Aynı zamanda basın özgürlüğünü kısıtladı ve propagandayı kontrol altına aldı. Goebbels’i propaganda bakanı yaptı.
Aslında Hitler Almanya’nın eski gücünü geri kazanması gerektiğini düşünüyordu. Bu amaçla, Almanya’nın komşu ülkeleri üzerinde baskı kurmaya başladı. Almanya ordusunu ve buna bağlı olarak silahlı kuvvetlerini yeniden kurdu. Bunun için Nazi ideolojisini yaymak, eğitim sistemini ve gençlik örgütlerini kullandı. Hitler’in bu uygulamaları, Almanya’da totaliter bir rejimin kurulmasına neden oldu. Hitler, bu politika ve propagandası ile kendini tiran ilan etti ve böylece iktidarını güçlendirdi. Bununla birlikte Almanya’nın dış politikasını da değiştirmeye başladı.
Dış Politikalar ve 2. Dünya Savaşı
Ardından 1933 yılında, Versay Antlaşması’nın silahlanma kısıtlamalarını ihlal ederek, silahlanma programını yeniden başlattı. Orduyu silahlandırdıktan sonra 1935’te Ren Nehri’ni yeniden askerileştirdi. Artık güçlenen Alman Ordusu 1936 yılında önce Avusturya’yı 2 yıl sonra da Çekoslovakya’nın Sudetenland bölgesini ilhak etti.
Hitler’in bu saldırgan politikaları, Avrupa’da büyük bir gerginliğe yol açtı. 1939 yılında, Almanya, Polonya’yı işgal ederek, II. Dünya Savaşı’nı başlattı. Hitler’in bu düşmanca yaklaşımının altındaki anti-semitist duygusu Yahudilere olan nefretinden kaynaklanmaktadır. Polonya’yı işgal etmesinin altındaki Rusya’yı ele geçirme planları yatıyordu.
Bu yazının devamı 2. Dünya Savaşı Hitler’i ve Stalin arasında gerçekleşen Almanya-Rusya savaşı ve Yahudi soykırımı üzerine olacak.