Bazı toplumlarda, özellikle ataerkil aile kültürüne sahip olanlarda kadın kendine yer bulabilmekte zorlanmaktadır. Kadınlık sürekli olarak ikinci plana atılan bir olgu ile acizlik olarak algılanırken. Evde, işte, yatakta, emekte, eşitlikte kadının adı yokken, ben bütün bunlara meydan okuyup kadının adı var diyorum.
“İnsanların en büyük acizliği, karşısındakini kendinden aciz görmesidir. Ancak karşısındaki kişinin de onu aynı düşünce ile aciz gördüğünü bilmez.”
Bu yazımda sizlere kadını anlatacağım. Benim gözümden bakacağız kadına.
Can Yücelin dediği gibi;
Kadınım ben.
Minicik yüreğinde dünyayı taşıyan,
Elleri hamur kokan.
Kırılgan, alıngan,
Gözyaşları içinde gizli,
Biraz çocuk, biraz anne, biraz deli.
Aşkın her hali,
Tutkulu, düş baz, haylaz bir kadınım ben.
İncitmeyin beni.
Giydiğim fistanlar bile çiçekli.
Bedenimin ne önemi var ki.
Benim hazinelerim yüreğimde gizli.
Evet şiirde yazılanların hepsi kadına özgü sözler ve ben de bu dizelerdeki gibi bir kadınım. Ancak benim kadına bakış açım biraz farklı. Ben ne cenneti ayakları altında olan kadınım ne de Ademe köle olan kadınım. Ben ne evlenilecek ne de eğlenilecek kadınım. Ne heves olacak kadar basit ne de heves edecek kadar acizim. Ben sadece kadınım ama önce insanım.
Kadın olduğunun değil de insan olduğunun farkında olan ve buna herkesin saygı duyması için savaş başlatan. Çizgileri ve sınırlarını kendisi çizen kimsenin eyvallahı olmadan, ödün vermeden onurundan gururundan. Geleneksel Türk toplumunun aksine birinin karısı birinin kız çocuğu ve annesi değil de adıyla sanıyla bir kadın olduğunu kanıtlamak için avaz avaz bağıran. Kendi hayalleri olan, kendi ideolojisi olan ve bu uğurda güvenli alanını terk etmeyi göze alıp her şeyi yıkıp yeniden inşa etmek için çalışan. Bazen yenilip bazen yenip ama asla yılmadan yoluna devam eden, eski özgüvensiz ve korkak kadından gerçek beni yaratan o kadın benim.
Adaletiyle birlikte kadının adı var
Kanunlarını yasalarını adaletini kendisi koyan ve bunları da mahkeme salonlarında değil, kendi adaletiyle sağlayan. Hakimin de avukatın da kendimin olduğu evrensel adaletle iç huzurunu sağlayan o kadın benim. Çünkü ne adalet ne de hukuk hiç bir zaman yanımda olmadı. Beni savunan kanun bile bana sahip çıkmazken. Benim ve bizlerin kadın olmaktan başka işlevi olmadığına olan kanıksanmış bakış açısı değişmedikçe. Bizim adımız sadece kadın olarak kalmaya devam edecektir. Bunu değiştirmenin tek yolu birey olarak harekete geçmektir. En büyük devrim insanın kendi içinde başlattığıdır, tıpkı benim yaptığım gibi.
Bütün bu kanunların arasında, yine kanunsuzluk içinde yaşamaya mahkum edildiğimi fark edip. Buna dur demem gerektiğini fakat bunu nasıl yapacağımı bilmeden olan biten her şeye tahammül etmeye çalışırken. Bir gün birden her şeyin sonu geldiğinde ben kendimi ve yaşadığım her şeyi yok ettim. Sonra yeniden başlamak için bunun böyle olması gerekiyordu. Ya bana herkes insan gibi davranacaktı ya da ben herkese layık olduğu gibi davranacaktım.
İkinci seçeneği kullanmak zorunda kaldım
Çok zordu ama ben ikinci seçeneği kullanmak zorunda kaldım. Herkese layık olduğu gibi davrandım. O naif ve sessiz kadını bir kenara kaldırıp kolları sıvadım, eteğimi belime sıkıştırıp derin bir temizlik yaptım. Kalbimde, bedenimde ve ruhumda. Zehirli olan ne varsa çöpe attım. Hatalar da yaptım tabi ki sıfır tecrübeyle yeni bir hayat inşa etmek kolay değildi. O güne kadar hep hazır olanı önüme sunmuş olan hayatı elimin tersiyle itip kendim için bir hayal kurdum.
Kimse inanmadı, çünkü istemiyorlardı, toplum ve aile güçlü kadın sevmez, çok zordu. Ne çocuk olarak ne de kadın olarak uyum sağlayamadığım bir dünyada kendi etrafımda dönüyordum. Okuduğum bir kitaptaki yanlış zigottum. Birileri beni sürekli itiyordu ama bir yandan da gitmeme izin vermiyordu. Görünmez zincirlerle bağlıydım onlara. Bütün kapılar yüzüme kapandı çünkü kadındım. Ya onların istediği gibi olacaktım ya da yok sayılacaktım. Yok sayıldım. Daha da hiddetlendim, bocaladım hatalar yaptım yine. Ama durmadım, düştüm kalktım geri döndüm yeniden başladım defalarca ama vazgeçip birine sığınmak aklımdan bile geçmedi. Birey olarak var olmayacaksam kadın olarak asla olmayacaktım.
Kolayı herkes başarır, önemli olan zoru başarmaktır
Kadın olduğumu ima ederek yaşamadım hiç. Ne önceki hayatımda ne de şu an ki gerçek hayatımda kimseye hiç bir şekilde taviz vermedim. Ne iş hayatımda ne özel hayatımda maddi manevi çıkar güderek bedenimi kadınlığımı kullanmadım. İşin özü kendimi basitleştirmedim. Her zaman önce insanlık vasfımı öne çıkardım. İnsan olarak değer görmek kadın olarak değerli olmaktan daha zor ve önemlidir. Erkek egemen bir toplumda bunu başarmak daha da zordur.
İnsan olma mücadelemde yanımda olanlar da oldu, yanımdaymış gibi olanlar da. En çok da maskelerin ardından bana yardım ediyormuş gibi yapıp tuzak kuranlardan darbe aldım ve ne yazık ki bunların çoğu kadındı. Çalıştığım yerlerde ne zaman kadınlaşmaya başladığımı fark etsem işimden ayrıldım. Psikolojik şiddet gördüm. Manipüle edildim. İnsanın insana yaptığı tek şey saf kötülükmüş öğrendim. Sağlığım bozuldu zor zamanlar geçirdim. Ama eninde sonunda iyiliğe denk gelecektim.
Denk geldim
İşte size bir kadının adı var hikayesi
Hiç tanımadığım bilmediğim insanlar, kan bağım olan insanlardan daha çok destek oldu. İnandılar başarmanın yolunu öğrettiler. Çok çalışmaktı ve düzgün insan olmaktı tek yol. Öğütler verdiler, yol gösterdiler. Tecrübelerini aktardılar, ders aldım hepsinden. Benden yaşça büyük iş kadını dostumun bir sözünü hayat felsefem haline getirdim. Yaptığımız bir sohbet sırasında bana yıllarca erkekler arasında çalıştığını ve kendisine asla kadın muamelesi yapılmasına izin vermediğini söylemişti. Bunu da şu sözlerle anlatmıştı. “Kimseye dişlerimi göstererek gülümsemedim, iş hayatımda kimsenin karşısında bacak bacak üstüne atarak oturmadım. Çalıştığım hiç kimse ile samimi olmadım.” Bayan Eleni ile halen görüşüyoruz kendisi ihracat işinde örnek aldığım bir dostumdur. Onun bana kattıkları daha güçlü bir duruşa sahip olmamı sağladı.
Çoğumuz bu uğurda savaşır hatta bazen ölürüz
Ne yazık ki güçlü olduğumuzu önce biz kabul etmediğimiz için çoğumuz kadın değil insan olduğunun bilincinden uzak bir yaşam sürüyoruz. Bazılarımız bu uğurda savaşırken ölüyoruz. Kimilerimiz başarıyor kendini kanıtlamayı. Bence kadın ya da erkek ayırt etmeden her şeye rağmen, insan yaşadığının farkında olmalı. Hayat sadece yemek içmek ve üremekten ibaret değildir.
Biz kadınlar ya bunun hiç farkında olmadan. Ya da yaşadığımız hayatın mutluluk verici rehaveti nedeniyle bütün bunları göz ardı ederek “mış” gibi yaparak mutluluk oyunu oynuyoruz. Halbuki kendin olmanın verdiği huzur ve mutluluk hiç bir şeyde yok. Gösterişten uzak olmak, sadelik ve sakinlik kadını yüzüne sürdüğü bütün boylardan daha güzel gösterir. Doğada dişi olan her şey gösterişsizdir. Ne yazık ki kadınlar bunu hayatlarının vazgeçilmezi haline getirip bir tür rant’a dönüştürmüş durumda. Onursuzca yaşanmış bir hayat hiç yaşanmamış sayılır. Kendimiz için yaşadığımızı zannettiğimiz bu hayata dönüp bir bakarsak eğer. Ardımızda başkaları için heba olmuş bir ömür bırakmış olduğumuzu görürüz.
Kimseye tavsiyeler verecek değilim. Herkes kendi seçimleri doğrultusunda yaşar. Sadece fiziksel olarak da zihinsel olarak da yeterli kapasiteye sahip olduğumuzu söylemek istiyorum. Eğer değişmek istiyorsanız işe kendinize değer vermekle başlayın ve sizi değersizleştiren her şeyden kurtulun.
Sonuç olarak
Çevremdeki herkese nötr olmayı hayat felsefesi edindim. Hayatın her alanında adımla saygı görmeyi ilke edindim. Karşımdaki kim olursa olsun onu insan olarak ele alıp bana da o şekilde davranmasını sağladım. İnsanlara cinsiyetsiz bakmayı öğrendim. Onların kadın ya da erkek olması benim elimde. Kendimi kadın olarak göstereceğim insanı da ben seçtim. Savaşım halen devam ediyor, geçmişten kalan korkularım endişelerim zaman zaman beni ele geçiriyor. Yaşadıklarım insanlara olan güvenimi oldukça sarstı ama öğreniyorum yeniden sevmeyi ve güvenmeyi.
Çok zor oldu ama artık bu kadının bir adı var.
Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim.