Tarih, bazen bir sokakta doğar. Bazen bir tiyatro sahnesinde yankılanan alkışların içinde büyür. Bizans’ın kalbi Konstantinopolis’te, eğlenceyle sefaletin iç içe geçtiği o dar sokaklarda bir çocuk. Henüz kim olduğunu bilemeden kaderine yürür. Hipodrom, yalnızca at yarışlarının yapıldığı bir alan değil, aynı zamanda halkın buluşma noktasıydı. Yani “At Meydanı” olarak da bilinen sosyal bir merkezdi. Hipodrom’un gölgesinde çocukluk geçiren Theodora, Pornai Sokağı’nın tiyatrolarında dansla, meyhanelerinde şehvetle, arka odalarında hayal kırıklığıyla tanışır. Bu, yalnızca onun değil; bir imparatorluğun yazgısını değiştirecek bir yükselişin başlangıcıdır.
Bugünkü Sultanahmet Meydanı olarak bilinen bölge, Antik Bizans’ın kalbi sayılan Hipodrom’un ta kendisiydi. Roma geleneğini sürdüren bu devasa alan, yalnızca at yarışlarının değil; politik gösterilerin, halk isyanlarının ve imparatorluk propagandasının da merkezindeydi.
Hipodrom’un batısında yer alan sokaklardan biri, zamanla efsaneleşecek bir isme sahne olacaktı: Pornai Sokağı. Bugün Asmalı Çeşme Sokağı olarak anılan bu bölgedir. O dönem Konstantinopolis’in eğlence ve gösteri dünyasının kalbini oluşturuyordu. Tiyatrolar, meyhaneler, dans salonları ve pandomim sahneleriyle dolu olan bu sokaktır. Gündüzleri sıradan ama geceleri olağanüstü bir atmosfer taşıyordu.
Tiyatronun Kızı: Theodora
500’lü yılların başında burada dünyaya gelen Theodora, üç kız kardeşin ortancasıydı. Babası Hipodrom’da görevli bir hayvan terbiyecisiydi. Onun vefatı sonrası, annesi geçim sıkıntısı nedeniyle kızlarını eğlence dünyasına yönlendirdi. Theodora, henüz çocuk yaşta pandomim tiyatrosuna yardımcı olarak katılıyordu. Ancak kısa sürede dikkat çekici dans yeteneğiyle sahnelerde yer almaya başladı. O yıllarda, tiyatro yalnızca sanat değil; aynı zamanda politik etki ve bedensel temsilin iç içe geçtiği bir alandı.
Dansçıların halkın gözünde ‘düşük’ addedilmesine rağmen, imparatorluk sarayları için onların önemi büyüktü. Theodora’nın gösterileri öylesine ilgi uyandırdı ki, halk arasında ismi dolaşır oldu. Oysa kimi tarihçiler onun yaşamının bu dönemini spekülasyonlarla doldursa da, çağdaş kaynaklar onun bir dansçı ve sahne sanatçısı olarak Konstantinopolis’te adını duyurduğu konusunda hemfikirdir.
Hipodrom’un Gölgesinde Çocukluk: Sürgün, Sığınak ve Yeni Bir Yön
Hipodrom’un gölgesinde bir çocukluk ve bir akşam saraya giden yol
Theodora’nın hayatı yalnızca sahnelerle sınırlı değildi. Kimi kaynaklara göre Libya’da bir komutanla yaşadığı ilişki sonrası, doğum yaparak kızıyla birlikte Konstantinopolis’ten ayrıldığını yazmıştır. Bu nedenle İskenderiye’ye sürüklenen bu hayat, burada Makedonia isimli bir dansçı ile tanışmasıyla değişti. Makedonia’nın sarayla olan bağlantıları, Theodora’yı tekrar Konstantinopolis’e taşıyacak ve bir saray entrikasının merkezine yerleştirecekti.
Theodora’nın dansına olan övgüler saraya kadar ulaşmıştır. Konsül Jüstinyen, onunla tanışmadan önce, tiyatrodaki bir gösterisine gizlice katılmıştır. Kimi kaynaklar bu geceyi, “tarihi değiştiren akşam” olarak tanımlar. Theodora’nın yalnızca güzelliğiyle değil; zekâsı, etkileyici varlığı ve politik sezgileriyle Jüstinyen’i büyülediği anlatılmaktadır. Bir süre sonra onunla evlenerek, imparatoriçelik yolculuğu resmen başlamış oldu.
Theodora ve Bir Sokaktan Bir Kültüre Pornai
Bugün “pornografi” kelimesiyle ilişkilendirilen “Pornai” sözcüğü, o dönemde basitçe “sokakta yaşayan, sahneye çıkan kadın” anlamı taşıyordu. Bir tür meslek grubunu tanımlıyordu; modern çağın ahlaki kategorilerinden uzaktı. Yine de bu sokaktan türeyen sözcük, zamanla birçok dilde evrim geçirerek günümüzdeki anlamına ulaştı. Bu nedenle, “porna” kelimesinin kökenini İstanbul’a dayandıran görüşler yalnızca bir dilbilimsel tartışmanın parçası olarak ele alınmalıdır. Bu, şehir için bir utanç kaynağı ya da siyasal anlamda yargılanabilecek bir tarihsel gerçeklik değildir.
Theodora’nın hikâyesi; arzularını bastırmak yerine yöneten, kendi yolunu çizen ve gücün yalnızca erkeklere ait olmadığını gösteren bir kadının öyküsüdür. Tarih boyunca saray duvarlarının ardında değil, sahnelerin ışığında yetişen bu kadın; imparatoriçelik görevinde bile, sıradan halkın dertlerini unutmamıştır. Kadın, sadece haklarını savunarak ve isyanlar karşısında cesur duruşuyla Bizans tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır.