Günümüz modern dünyasında, hijyen ve yaşam standartları bize oldukça normal gelse de, ortaçağ İngiltere’sinde yaşamak hiçte kolay değildi. Özellikle 1500’lerde İngiltere’de, hayat oldukça farklıydı. Hijyen ve temizlik anlayışı, sosyal alışkanlıklar ve günlük yaşamın ritüelleri, bugünün insanı için hayal dahi edilemeyecek kadar zorluydu. O dönemin yaşam koşullarında, insanlığın tarih boyunca ne kadar büyük değişimlerden geçtiğini daha iyi anlayabiliyoruz.
Ortaçağ İngiltere’sinde Yaşamak: Temizlik ve Hijyen Kültürünün Gelişimi
İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde temizlik ve hijyen şartlarının gelişmesinde çok geç kalınmıştır. Temizlik ve hijyen için geliştirilen en klasik yöntemleri ve tedbirleri inceleyelim. İşte 1500’lerin İngiltere’sinde yaşamın detayları:
- Hijyen ve Banyo Kültürü: 1500’lü yıllarda İngiltere’de insanlar yılın sadece bir döneminde, genellikle Mayıs ayında banyo yaparlardı. Yani senede bir kez yıkanmak oldukça yaygınlaşmıştı. Temizlikten sonra ise yaz aylarına doğru, özellikle Haziran’da evlenmek popülerdi. Çünkü bu dönemde kötü kokular henüz başlamamış olurdu. Daha sonra zamanla insanlar yeniden kokmaya başladığında, düğünlerde gelinler ellerinde çiçek buketleri taşıyarak bu kokuyu bastırmaya çalışırlardı. İşte, gelinlerin elinde çiçek taşıma geleneğinin kökeni buradan gelmektedir. O dönemde banyolar, herkesin ortak kullandığı büyük fıçılardan oluşmaktaydı. Ailedeki herkes aynı suyla yıkanır ve bu temizlik seremonisi, evin erkeğiyle başlardı. Daha sonra sırasıyla diğer aile üyeleriyle devam ederdi. En son olarak ise bebekler yıkanırdı. Fakat su o kadar kirlenirdi ki, suyu dökerken “Don’t throw the baby out with the bathwater” yani “banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın” deyimi doğmuştu.
- Evlerin Yapısı ve Hayvanlarla Ortak Yaşam: İngiltere’de evlerin çoğu basit ve ilkel yapılardan oluşmaktaydı. Çatıları, üst üste yığılan kamışlardan yapılmaktaydı ve bu çatıların altında herhangi bir tahta katman bulunmamaktaydı. Hayvanlar; kediler, köpekler, fareler ve böcekler evlerin çatısında yuvalanırdı. Yağmur yağdığı zaman bu hayvanlar bazen kayıp evin içine düşerdi. İşte bu yüzden, evlerde yüksek direkli ve üstü örtülü yataklar (günümüz cibinlikli yatakların atası) kullanılırdı. Böylece hayvanların ve böceklerin yataklara düşmesi engellenirdi.
- Parfüm ve Çiçeklerin Kokusu: Genellikle kötü kokuları bastırmak için çiçek kokuları kullanılırdı. Bu ise genelde baharda yetişen çiçeklerin kokuları ile sağlanırdı. Parfüm ise, 1500’lü yıllarda İngiltere’ye, Avrupa’daki ticaret yolları ve diplomatik ilişkiler aracılığıyla ulaşmıştır. Bu dönemde, İngiltere’de özellikle Kraliçe I. Elizabeth’in (1558-1603) saltanatında, parfüm kullanımı aristokrasi arasında yaygınlaşmaya başlamıştır.
Beslenmeye Dayalı Zehirlenme
- Yemek Kültürü: Yemekler genellikle büyük kazanlarda pişirilir, ateş sürekli yanar ve her gün yeni malzemeler eklenerek zenginleştirilirdi. Bu şekilde hazırlanan yahni, günlerce hatta haftalarca tüketilirdi. Bu geleneğin kökeni, “Peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old” tekerlemesine ilham vermiştir.
Domuz eti nadir bulunur ve büyük bir lüks olarak görülürdü. Misafirlere sunulan domuz etinin asılı olarak sergilenmesi, zenginliğin bir işaretiydi. Dönemde kullanılan kalay-kurşun alaşımından yapılan tabaklar ise yüksek asidik özellikleri nedeniyle gıda zehirlenmelerine yol açabiliyordu. - Uyanma Nöbeti: O dönemde içme suları da temiz sayılmıyordu. Bu yüzden insanlar su yerine genellikle bira ve viski içiyordu. Ancak bu içeceklerin kurşun alaşımlı kaplarda saklanması, insanları birkaç gün şuursuz bırakabilmekteydi. Sokakta şuursuz halde yatan insanlar görülmekteydi. Bu insanların ölmek üzere oldukları zannedilip gömülmek için hazırlandığı oluyordu. Çoğunlukla bu hazırlıklar boşa gitmez ve cenaze töreni gerçekleşirdi. Ancak bu durumdan uyanan insanlar da olabilmekteydi. Bu yüzden evde bu kişiler, “uyanma nöbeti” adı verilen bir ritüel ile birkaç gün izlenirdi.
- Mezarlık Kültürü: Ortaçağ İngiltere’sinde mezarlık alanları sınırlıydı. Bu yüzden eski mezarlar kazılıp tabutlardaki kemikler bir “kemik evi”ne taşınırdı. Bu işlem sırasında bazı tabutların iç tarafında “kazıma” izleri tespit edilirdi ve bazı insanların diri diri gömüldüğü anlaşılırdı. Bu durumu önlemek için cesetlerin bileklerine ip bağlanır ve ip bir çana takılırdı. Mezar nöbetçisi, gece boyunca çanı dinlerdi; çan çaldığında, kişinin hayatta olduğu anlaşılırdı. Bu uygulama, “mezardan geri gelmek” temalı birçok efsanenin doğmasına da neden olmuştur.
- Sosyal ve Hijyen Alışkanlıkları: O dönem Avrupa’sında genel olarak temizlik alışkanlıkları oldukça yetersizdi. Özellikle Kastilya Kraliçesi İsabella’nın hayatı boyunca sadece iki kez banyo yapmış olması, temizlik alışkanlıklarının ne kadar geri planda olduğunu gösteriyor. Rahibeler, elleri ve yüzleri dışında bedenlerinin diğer bölgelerini yıkamak zorunda kalmazlardı. Avrupa’da lazımlıklar sokaklara boşaltılırdı ve tuvalet alışkanlıklarının yetersizliği 17. yüzyıla kadar devam etti.
Sonuç: Geçmişten Günümüze Hayatın Evrimi
1500’lerin İngiltere’sinde hijyen, yemek alışkanlıkları, sosyal hayat ve mimari, bugünün yaşam standartlarıyla karşılaştırıldığında oldukça çarpıcıdır. Günümüzde sıradan kabul edilen temizlik, güvenlik ve sağlık standartları, o dönemin insanları için lükstü. Bu geçmişe bakarak, insanlık tarihindeki gelişimin ne kadar büyük olduğunu fark edebiliriz.
Modern yaşamın rahatlığına ve sağlığına sahip olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuz unutmamalıdır. Tarihten aldığımız derslerle geleceğimizi şekillendirmeliyiz.